Farkli platformlarda “Dünyada ilk! Kanser tümörünün insanları öldürmediği ortaya çıktı. Yaşlı hasta 26 kilo tümör üretmesine rağmen ölmedi… Kanser vücudumuzdaki zehir ve pislikleri hapsediyormuş…” iddasi dogru mu?
Özetleyelim…
Keşke zamanımızı sadece yeni bilimsel gelişmeleri paylaşarak değerlendirebilsek. Ancak bazen bu tür iddialar, özellikle sosyal medyada hızla yayılıyor ve insanlarda büyük soru işaretleri oluşturabiliyor. O yüzden bu konuya biraz daha detaylı bir şekilde değinmek istiyorum.
Öncelikle, bu iddiaları ortaya atan kişilerin temel dayanağı, tümörün 26 kilo gibi büyük bir ağırlığa sahip olması. Peki bu gerçekten dünyada çıkarılan en büyük tümör mü? Cevap; hayır. Evet, 26 kilo oldukça büyük bir tümör, fakat daha büyük tümör vakaları da biliniyor. Örneğin, 1991 yılında Stanford’da gerçekleştirilen bir ameliyatta bir kadından çıkarılan 138,7 kg ağırlığındaki tümör, bilinen en büyük tümördür (kaynak). Bu tümör, sağ yumurtalıkta bulunan çok kistli bir kitleydi. Ameliyat yaklaşık altı saat sürdü ve hasta ameliyat sonrasında tamamen iyileşti.
Peki, tümörün büyük ya da ağır olması ne anlama geliyor? Tümörün boyutu her zaman kanserin evresiyle ilişkili değildir. Büyük bir tümör erken evrede olabilir, çünkü kanserin evresi sadece tümörün boyutuna göre değil, aynı zamanda çevre dokulara yayılıp yayılmadığına ve metastaz yapıp yapmadığına bağlıdır. Örneğin, çok küçük bir tümör (1 gram bile) evre 4 olabilir, eğer kan veya lenf yoluyla uzak organlara yayılmışsa. Tümörün boyutu tek başına kanserin ne kadar ilerlediğini göstermediği için, tümör evrelemesinde bu yayılım daha kritik bir faktördür. Cerrahi, çoğu zaman erken evre kanserlerde hastanın tamamen iyileşmesi için yeterli olabilir. Ancak burada önemli olan bir diğer konu da kanserin türüdür. 100’den fazla kanser türü vardır ve her bir hastada farklı özellikler gösterir. Bu da her kanserin kişiye özgü bir şekilde davranabileceği anlamına gelir. Örneğin, evre 1 kolon kanseri cerrahi müdahale ile tedavi edildiğinde, tamamen iyileşme şansı kabaca %90-95’tir. Ancak pankreas kanserinde aynı evrede bile iyileşme oranı %20-30 civarındadır. Tabii ki, kişinin genetik mutasyonları, tümörün mikroçevresi gibi birçok farklı faktör bu oranları etkileyebilir ve her vaka özeldir.
Buradaki en ilginç iddia ise, kanserin vücuttaki zehirleri ve pislikleri hapsediyor olduğu iddiasıdır. Bu doğru değil. Bilimsel araştırmalar, kanserin kontrolsüz hücre büyümesi sonucunda oluştuğunu ve toksinleri hapseden bir mekanizması olmadığını açıkça göstermektedir. Kanser, mutasyona uğramış hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla meydana gelir. Kanserin vücuttaki toksinleri hapsediyor olması gibi bir durum söz konusu değildir. Bu iddia bilimsel temelden yoksundur. Bu iddia doğru olsaydı, kanser gerçekten iyi bir şey olurdu ve ciddi bir sağlık sorunu teşkil etmezdi
Unutmamak gerekir ki, vücudumuz toksinleri çeşitli mekanizmalarla atar. Örneğin, karaciğer toksinleri safra yoluyla, böbrekler idrar yoluyla, akciğerler solunum yoluyla ve cilt ter yoluyla toksinleri vücuttan atar. Vücudumuzun toksinlerden arınması için doğal süreçleri vardır ve kanser bu süreçlerde yer almaz.
Son olarak, tümörler cerrahi müdahale ile çıkarıldıktan sonra patolojik olarak incelenir. Hücresel düzeyde, hatta genetik olarak dahi detaylı incelemeler yapılır. Bu tür iddiaların 2024 yılında ortaya atılması şaşırtıcı değil, ancak bu iddiaların hâlâ çok ses getirmesi, bilimsel bilginin doğru aktarılması ve halkın bilimsel bilgilere güven duymasındaki eksiklikleri göstermektedir.
Bu tür iddiaları yayanlara lütfen bu kadar ciddi bir konudaki iddiaları, o konunun uzmanlarına sormalarını tavsiye ediniz. İnternet ortamında her bilgiye ulaşabilmek, doğru bilgiye ulaştığınızı veya doğru anladığınızı göstermez.
Sonuç olarak, tabii ki her bilgiyi sorgulayabilirsiniz ve sorgulamak güzel bir şeydir. Ancak, inandığınız şeylere kanıt aramak yerine, en güçlü bilimsel kanıtların gösterdiği gerçeklere inanmak en akıllıca olandır.