Kemoterapi başta olmak üzere modern tedavileri kötülemeye çalışanların referans verdikleri 2004 yılında yayımlanan makalede, küratif ve adjuvan sitotoksik kemoterapinin yetişkinlerde 5 yıllık sağkalıma katkısının Avustralya’da %2.3, ABD’de ise %2.1 olduğu bildirildi. Buna atfen, faydası neredeyse hiç olmayan bir tedavinin verilmesinin mantıksız olduğu sonucuna ulaşıyorlar (kaynak).
2004 yılındaki bir makalenin özetine bakarak varılan önyargılı bir yaklasim… Ancak, bu sonuçları kanser tedavisi ve sonuçlarının daha geniş bağlamı içinde değerlendirmek önemlidir. Bu makale basıldıktan sonra, yine Avustralya’dan gelen eleştirel bir yaklaşımı da içeren daha kapsamlı bir incelemeye de değinmek gerekir (kaynak). Öncelikle, Morgan ve arkadaşlarının çalışması, kemoterapinin tüm yetişkin kanserlerinde 5 yıllık sağkalıma mutlak katkısına odaklanmıştır ve bu, kemoterapinin birincil tedavi yöntemi olmadığı birçok kanser türünü de kapsamaktadır ve mutlak faydayi eksik gosterecektir…
Yine bu makalede yazarlar, kanserli yetişkinlerde küratif veya adjuvan (ameliyat sonrası) kemoterapinin sağkalıma katkısını değerlendirmeyi amaçladıklarını belirtmişlerdir. Ancak erken evre kanserlerde genellikle ana tedavi yöntemi cerrahidir ve kemoterapi, bu vakalarda cerrahiyi tamamlayıcı bir tedavi olarak bazen kullanılmaktadır. Kemoterapinin faydası, özellikle çok erken evrelerde genellikle minimaldir. Daha çok evre 3 gibi çevre doku ve lenf nodlarına yayılım gösteren durumlar, kemoterapiden en fazla fayda sağlanan evrelerdir. Bu nedenle, söz konusu makale, kemoterapinin bu alt gruplardaki etkisini doğru bir şekilde değerlendirememiştir. Çalışma, kullanılan yöntemin kemoterapinin etkisini olduğundan az gösterdiği eleştirisine maruz kalmaktadır. Tüm yeni teşhis edilen yetişkin hastaların bu makalede bir payda olarak kullanılması, kemoterapinin belirli alt gruplardaki etkisini açıkça göstermeyi engellemiştir. Örneğin, evre 3 kolon kanserinde cerrahi ile tek basina %50-60 larda kesin tedavi olurken, adjuvan yani ameliyat sonrasi ek kemoterapi, 5 yıllık sağkalımı %10-15 oranında artırırken ( %60-70 lere cikarir), kemoterapi gerektirmeyen erken evre (evre 1-2) hastaların dahil edilmesi, bu faydayı maskeleyerek çok daha düşük göstermektedir. Ayrıca, yalnızca 5 yıllık sağkalım verisine odaklanılması, geç dönemdeki nüksleri göz ardı ederek kemoterapinin etkinliğini olduğundan düşük göstermektedir. Örneğin, meme kanserinde adjuvan kemoterapi 10 yıllık mutlak sağkalımda %7-11 oranında bir fayda sağlarken, bu oran 5 yılda %3-6 seviyesindedir.
Makale, bazı önemli kanser türlerini ve tedavileri de dikkate almamaktadır. Lösemiler ve bazı lenfoma türleri gibi bahsettigimiz kemoterapiye iyi cevap veren bazi kanserler dışlanmıştır. Yazarlar, lösemilerin klinik hematologlar tarafından tedavi edildiğini ve bu nedenle analiz dışında bırakıldığını belirterek bu dışlamayı haklı göstermeye çalışmışlardır. Oysa, bu tür kanserlerin dahil edilmesi durumunda, genel oranların belirgin şekilde daha yüksek çıkması beklenirdi. Örneğin, akut lösemilerde kemoterapi ile sağkalım oranları %50’nin üzerinde bildirilirken, Hodgkin lenfomasında 5 yıllık sağkalım oranları ~%88’e ulaşmaktadır. Over kanseri gibi hastalıklarda daha güncel çalışmalar daha yüksek sağkalım oranları bildirmiş olmasına rağmen, yalnızca tek bir eski çalışmanın verileri kullanılmıştır. Baş-boyun kanserinde kemoterapinin radyoterapi ile birlikte kullanımının faydasını da yanlış yansıtmışlardır. İleri evre kanserlerde kemoterapinin sağkalımı ve yaşam kalitesini artırdığı da göz ardı edilmiştir.
Kemoterapiye duyarlı olan kanserlerden mesela iki kanser türü incelendiğinde;
1- Testis kanseri, özellikle metastatik vakalar (en ileri evre), kemoterapi ile en yüksek tedavi oranlarından birine sahiptir; ileri evre testis kanserinde bile BEP kemoterapi (bleomisin, etoposid ve sisplatin) rejimiyle tedavi oranı %90’ın üzerindedir.
2- Benzer şekilde, Hodgkin lenfoması da ileri evrelerde bile kemoterapi ile yüksek tedavi oranlarına sahiptir. Hodgkin lenfomasında 5 yıllık sağkalım oranı yaklaşık %88’dir. Örneğin, bu tür haberlerden etkilenip bu tedaviyi almayan kanser hastaları tamamen kurtulabilecekken, yanlış yönlendirmeler nedeniyle hayatlarını kaybedebilirler.
Bir diğer örnek, Journal of Clinical Oncology’de yayınlanan bir meta-analiz, destekleyici bakım ile kombine edilen kemoterapinin ileri evre akciğer kanserinde (NSCLC) sağkalımı önemli ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir. Bu analizde, kemoterapinin sağkalımı artırma oranı %23 olarak bildirilmiş ve hazard oranı 0.77 olarak hesaplanmıştır (kaynak). Benzer şekilde, erken evre meme kanseri için adjuvan kemoterapinin, 50 yaşından küçük kadınlarda yıllık meme kanserine bağlı ölüm oranını %38, 50-69 yaş arası kadınlarda ise %20 oranında azalttığı gösterilmiştir (kaynak).
Sonuç olarak, kemoterapinin tüm kanser türlerinde ortalama etkisinin az oldugunu iddia eden bu analizde bile 5 yıllık sağkalıma katkısı sınırlı gibi görünse de, belirli kanser türleri ve evrelerinde etkisi büyüktür. Aradan geçen 20 yılı aşkın sürede, kemoterapilerin gelişmelerinin yanı sıra hedefe yönelik tedaviler, immünoterapiler, nakil gibi birçok yeni tedavi yöntemiyle başarının çok daha iyi bir seviyeye ulaştığını hatırlayalım. Ve ara ara bunlari zaten paylasmaktayiz… Ancak, bu eski makaleye dair sıkça gelen sorular nedeniyle bu yazıyı yazma gereği hissettim.