Bu yeni çalışma (kaynak), rhabdomyosarkom ve akciğer metastazı olan hastalarda tüm akciğer ışınlaması (WLI) tedavisinin etkisini değerlendirdi. 143 hasta arasında, 65’i WLI alırken, 78 hasta protokol gerekliliğine rağmen bu tedaviyi almadı. WLI alan hastalarda 5 yıllık olaysız sağkalım (EFS) oranı anlamlı olarak daha yüksekti (%38,3 vs. %25,2). (Olaysız sağkalım, tedavi sonrasında hastalığın nüksetmemesi veya ilerlememesi anlamına gelir.) Genel sağkalım (OS) da daha iyiydi ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi (%45,5 vs. %32,4). WLI’nin faydası, özellikle 10 yaş ve üzeri hastalarda daha belirgindi. Çalışma, WLI’nin potansiyel önemini vurgularken, protokollere daha sıkı uyulması gerektiğini öne sürüyor.
Tüm Akciğer Işınlaması, Rhabdomyosarkomlu Hastalarda Hayatta Kalımı Artırıyor
Related Posts
Kırmızı Et Tüketimi ve Kolorektal Kanser Riski Arasındaki Genetik Bağlantı Keşfedildi
Araştırmacılar, kırmızı ve işlenmiş et tüketimi ile kolorektal kanser riski arasındaki ilişkiyi genetik düzeyde inceleyerek, bu ilişkiyi etkileyebilecek iki spesifik genetik işaretçi (marker) belirlemişlerdir. Bilindiği üzere, daha önce yapılan çalışmalar, sıkça kırmızı ve işlenmiş et tüketmenin kolorektal kanser riskini artırdığını göstermektedir. Ancak bu ilişkinin biyolojik mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Bu yeni çalışma, hastalık sürecini ve bu süreci etkileyen genleri anlamamıza yardımcı olabilir, böylece bilim insanları daha iyi önleme stratejileri geliştirebilirler.
Araştırma, Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafından desteklenmiş ve USC Norris Kapsamlı Kanser Merkezi tarafından yürütülmüştür. Çalışma, 29,842 kolorektal kanser hastası ve 39,635 kansersiz birey üzerinde yapılan diyet analizlerini içermektedir. Bulgular, daha fazla kırmızı veya işlenmiş et tüketen bireylerin sırasıyla %30 ve %40 oranında daha yüksek kolorektal kanser riski taşıdığını göstermiştir.
Araştırmacılar, genetik verileri kullanarak, kırmızı veya işlenmiş et tüketimi ile kanser riski arasındaki ilişkiyi modifiye edebilecek HAS2 ve SMAD7 genlerini tespit etmişlerdir. Bu genler, et tüketim düzeylerine bağlı olarak kanser riskindeki değişiklikleri açıklamaya yardımcı olabilir.
HAS2 geni, hücre içinde protein modifikasyonu için kodlama yapan bir yolakta yer alır ve bazı önceki çalışmalarda kolorektal kanserle ilişkilendirilmiştir ancak kırmızı et tüketimiyle daha önce bir ilişki kurulmamıştır. Araştırma, en yüksek düzeyde et tüketenlerde, HAS2 geninin yaygın bir varyantına sahip kişilerin %38 daha yüksek kolorektal kanser riski taşıdığını göstermiştir. Diğer yandan, aynı genin daha nadir bir varyantına sahip kişiler, daha fazla kırmızı et tüketmelerine rağmen artmış kanser riski göstermemiştir.
SMAD7 geni, demir metabolizmasına bağlı bir protein olan hepsidini düzenler. Kırmızı ve işlenmiş etler yüksek seviyede heme demir içerdiğinden, araştırmacılar, farklı SMAD7 varyantlarının vücudun demiri işleme şeklini değiştirerek kanser riskini artırabileceğini hipotezleştirmişlerdir.
Toplumun yaklaşık %74’ünde bulunan SMAD7 geninin en yaygın varyantına iki kopya sahip olan kişiler, yüksek miktarda kırmızı et tükettiklerinde kolorektal kanser riskinin %18 daha fazla olduğunu gördüler. En yaygın varyantın yalnızca bir kopyasına sahip olanlar veya daha az yaygın bir varyantın iki kopyasına sahip olan bireyler, sırasıyla %35 ve %46 oranında önemli ölçüde daha yüksek kanser riskine sahipti.
Analiz, toplumun yaklaşık %66’sında bulunan HAS2 geninin yaygın bir varyantına sahip olan kişilerin, en yüksek düzeyde et tükettiklerinde kolorektal kanser riskinin %38 daha yüksek olduğunu gösterdi. Buna karşın, aynı genin daha nadir bir varyantına sahip kişiler, daha fazla kırmızı et tükettiklerinde artmış kanser riski göstermedi.
Bu bulgular, kırmızı et tüketen bireylerde farklı genetik varyantların, kolorektal kanser riskindeki farklılıkları açıklayabileceğini ve hastalığın nasıl geliştiğine dair olası açıklamalar sunabileceğini göstermektedir. Ancak, bu genetik varyantların nedensel bir bağlantıyı kanıtlamadığını ve daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu belirtmek önemlidir.