Bu faz 3 KEYNOTE-522 çalışmasında (kaynak), erken evre üçlü negatif meme kanseri olan hastalarda pembrolizumab tedavisi değerlendirildi. Hastalar, ya pembrolizumab ve kemoterapi ya da sadece kemoterapi alacak şekilde rastgele gruplara ayrıldı. 60 aylık takip süresi sonunda, pembrolizumab grubunda genel sağkalım oranı %86.6, plasebo grubunda ise %81.7 olarak bulundu. Pembrolizumab ve kemoterapi kombinasyonu, sadece kemoterapiye kıyasla sağkalımı anlamlı şekilde iyileştirdi…
Pembrolizumab, Erken Evre Üçlü Negatif Meme Kanserinde Sağkalımı Anlamlı Şekilde Artırdı
Related Posts
Kolon Kanserine Yol Açan E. coli Bakterilerinin Mekanizması Keşfedildi
Bilim insanları, belirli E. coli bakterilerinin bağırsak hücrelerine bağlanarak ve DNA’ya zarar veren kolibaktin adlı bir toksin salgılayarak kolon kanserini nasıl tetiklediğini keşfetti. Nature dergisinde yayınlanan bu araştırma (kaynak), pks+ E. coli bakterilerinin kansere yol açma riskini nasıl artırdığını ortaya koyuyor.
Kolon kanseri hastalarında bol miktarda bulunan bu bakteriler, bağırsak duvarına tutunarak tümörlerin büyüklüğünü ve agresifliğini artırıyor. Bakterilerin bağırsak hücrelerine tutunmasını sağlayan FimH ve FmlH adlı adezin proteinleri sayesinde bu bağlanma gerçekleşiyor. Araştırma, bakterilerin bu bağlanmasını engelleyen tedavi yöntemlerinin DNA hasarını ve tümör büyümesini önemli ölçüde azaltabildiğini gösterdi. Bu yeni yaklaşım, zararlı E. coli türlerini hedef alarak faydalı bağırsak mikroplarına zarar vermiyor. Yani bu yaklasimla ozellikle riskli insanlarda kolon kanserinin engellenme potansiyelini vurgulayalim. Tabiki insanda test edilmesi gerekiyor.
Batı tarzı bir yaşam biçiminin bağırsak duvarımızı zararlı bakterilere, özellikle pks+ E. coli gibi türlere, daha erişilebilir hale getirebilecegini de vurgulayalim. Yeni bulgularla dikkat cekmemiz gereken bir durum: Bazı E. coli türleri, sağlık için faydalı oldukları düşünülerek probiyotik olarak onaylanmış ve kullanılıyor, pks genlerini taşımalarına rağmen laboratuvar deneylerinde artan kanser riski oluşturmuyor. Ancak bazı mutasyonlarla kansere yol açma risklerinin artabileceğini belirterek bu türlerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de vurgulayalim.
Günlük Aspirin Kullanımı Kolorektal Kanser Riskini Azaltabilir mi?
Günlük aspirin kullanımı, belirli yaşam tarzı faktörleri göz önüne alındığında kolorektal (bağırsak) kanser riskinde bir azalma ile ilişkili mi?
Bu soruya ışık tutan yeni büyük çalışma.
Kısa bir hatırlatma: ABD Önleyici Hizmetler Görev Gücü, daha önce 50-59 yaş arası yetişkinlerde kardiyovasküler olayları ve kolorektal kanseri önlemek için günlük düşük doz aspirin kullanımını önermişti, ancak 2016’da bu öneriyi, aspirinin gastrointestinal yani sindirim sistemi kanama riskini artırması nedeniyle kismen geri çekti.
Bu yeni çalışmada (kaynak), 107 bin katılımcının 30 yıl gibi uzun süreli sağlık verileri analiz edildi. Araştırmacılar, düzenli aspirin kullananlarla kullanmayanlar arasında kolorektal kanser oranlarını karşılaştırdı. Düzenli aspirin kullanımı, haftada iki veya daha fazla standart doz (325 mg) tablet veya günlük düşük doz (81 mg—bu Türkiye gibi ülkelerde genel olarak 100 mg) aspirin olarak tanımlandı.
Düzenli aspirin kullananlarda 10 yıllık kolorektal kanser insidansı %1.98 iken, aspirin kullanmayanlarda bu oran %2.95 olarak bulundu. Aspirinin faydası, en sağlıksız yaşam tarzına sahip olanlarda daha büyüktü. En kötü yaşam tarzına sahip olanlar arasında düzenli aspirin kullanmayanlarda kolorektal kanser olasılığı %3.4 iken, düzenli aspirin kullananlarda bu olasılık %2.12’ye geriledi. Buna karşılık, en sağlıklı yaşam tarzına sahip olanlarda, düzenli aspirin kullanan grupta kolorektal kanser oranı %1.5, düzenli aspirin kullanmayan grupta ise %1.6 idi. Yani pek bir fark yoktu.
Peki bu sonuçlar ne demek? Yaşam tarzı en sağlıksız grupta 78 hastaya aspirin tedavisi uygulayarak 10 yıllık dönemde bir kolorektal kanser vakasının önlenebileceği anlamına gelirken, en sağlıklı grupta aynı sonucu elde etmek için 909 hastaya tedavi uygulanması gerektiği anlamına geliyor. Yani düşük doz günlük aspirin tavsiyesi, yaşam tarzı iyi olmayan hastalarda kansere karşı daha koruyucu özellikte olup, tavsiye edilmesi düşünülebilir eğer aspirin o hasta için kanama vs. riski yüksek değilse. 78 hastada aspirin verilmesiyle bir kanser hastasının kurtarılabilecek olması kulağa ilk etapta az gelse de toplumsal bazda düşününce aslında çok önemli bir sayı.
Yaşam tarzı puanları çalışmadaki birkaç faktöre dayandırıldı; bunlar vücut kitle indeksi, sigara ve alkol kullanma sıklığı, fiziksel aktivite ve kaliteli bir diyete uyum gibi faktörlere dayandırıldı.
Bu çalışma sonucunda özellikle kötü yaşam tarzı olan hastalarda kolorektal kanser riskini azaltmak için günlük düşük doz aspirin kullanımı hasta ile bireysel olarak tartışılıp düşünülebilir.
